Kahramanın Serüveninde Bir Durak: Yas
Kahramanın Serüveninde Bir Durak: Yas
‘’Bir arkadaş edineceksin, kurtarıcı bir yoldaş.’’
Dünya, her insan rollerinin eşsiz deneyimleriyle donatılmış. Bu rollerin dünyayı algılayış biçimleri, bize bir hikaye anlatır. Kimi ezgiyle, kimi eylemiyle, kimi ise sessizliğiyle belki. Tarihten yükselen bir ezgi, iki ün sahibi kral rolünün eşsiz örnekleri olan Gılgamış ve Akhilleus’un başka zamanlarda aynı kedere küskün öfkelerini düşündürdü bana.
Gılgamış’ı Yaratan, Bir Eşini Yarat Şimdi De.
”Elimden tut kardeş, gel birlikte yürüyelim,
yüreğin savaş ateşiyle tutuşsun,
ölümü hiçe say, yaşamı yücelt!”
Yaşam denen erginleşmede ilerledikçe yolculuğun devamında kendine güveni artan Gılgamış, bilinebilenin bütünlüğünü temsil eden İştar’la karşılaşır. Cazibesiyle şüpheye düşürür Gılgamış’ı ancak vaat ettiği zincirlerini kırmasını sağlayacak rehberliğidir. Kahramanın sevgiyle yücelttiği ölümsüzlük ödülünü kazanmak için vereceği son sınavda, Gılgamış’ın İştar’ı reddedişi maceranın zirve noktasına ulaştığı durağını kaçınılmaz olarak dönüştürür. İştar bedel olarak Gök Boğa’sını Gılgamış’ı alt etmesi için karşısına çıkarır. Enkidu’nun gücüyle bir olan Gılgamış Gök Boğa’sını devirir ancak kutsallığın ele geçirilmesinde ileri giden yoldaşıyla Gılgamış’ın yaptıkları tanrılar tarafından hoş karşılanmaz. Enkidu ağır bir hastalıkla güçten düşer, ölmeye yakın düşlerinde ızdırapla cezalandırılır. Kardeşi olarak benimsediği yoldaşının bu acziyetine çaresizce şahit olur Gılgamış, kazandığı ün ve otorite Enkidu’nun ölümüyle mücadele edemeyecek kadar güçsüzdür aslında.
”evet şimdi ben, senin can kardeşin ben
geniş bir yatağa yatırdım seni,
görkemli bir döşek serdim altına,
solumda yer açtım sana dinlenmen için,
ayaklarını öpecek yurdun uluları,
Uruklulara ağıt yaktırdım, gözyaşı döktürdüm,
mutlu kullarımı yasa büründürdüm senin için,
senin ölümünden sonra saçlarım kirli geziyorum,
bir aslan postuna sarındım çöllerde dolaşmak için başıboş!’’
Enkidu’nun gömülme töreninden sonra Gılgamış dostunu uğurladığı ritüeliyle yasını onurlandırır.
”Cehennem Irmağı’nın tıpkısı yer tuttu yüreğinde.
sabahleyin yeniden gün ışıyınca
Gılgamış açarak sarayın kapısını
dışarı çıkarttırdı büyük elammaku siniyi,
kızıl bir çanağa bal koydu,
mavi bir çanağa yağ koydu
ve Şamaş’a sundu bunları.”
Akhilleus, Zorlu Kader Ölüm Yakın Sana
Phtya kralı Peleus’la gümüş ayaklı su tanrıçası Thetis’in oğlu Akhileus’un kaderi bir kehanetle mühürlüdür. Thetis’in taşıdığı bu giz bilgi, Akhilleus’a iki seçenek sunar sonucunun tek bir kadere varacağı. Bu kehanete göre Truva savaşına katılırsa bedelinin geri dönmemek olduğu ölümsüz bir ün kazanacak, katılmazsa ün getiren savaştan uzak, ailesiyle birlikte mutlu uzun yıllar yaşayacaktır. Kehanetin kadersel akıbetinin gizi, Akhilleus’un kışkırtıcı karakterinin tek bir sonucu arzulamasında saklı.
Akhilleus dik başlı, taşkın arzusunun meydan okuduğu saldırma gücünün kentlere ün saldığının hayali ve babasının öğütleriyle hazırlandığı bir serüvene, Phtya topraklarından Agamennon’la savaşmaya yola çıkar. Peleus’un sarayında beraber büyüdüğü Patroklos sürekli Akhilleus’la beraber olduğu gibi ün kazanmak için yola çıktığı bu serüveninde de onunla beraberdir.
”Oğlum,
Athena ile Hera isterlerse versinler sana gücünü,
ama sen ulu yüreğini göğsünde gemle,
yumuşak ol, tatlı ol,
acılar kaynağı kavgadan uzak dur.
Argosluların delikanlıları, yaşlıları sayarlar seni.’’
Gemileriyle insanların güzelliğine bereketli dediği on iki ilini yıkar, sonra Troya’nın çevresinde on bir ili. Troya’nın batı kapısına kadar ulaşan bir hızla ün getirmeye başlamıştır Akhilleus’un meydan okumaları. Ganimetler, hayvan sürüleri, yer altının cömert parlayan madenleri , güzel kemerli kadınlar hepsi sığar gemilere. Yer kalırsa doldurmak için gayretlenir gücü bir talanla daha belki. Akhilleus’un eliyle Agamennon’un önüne gururla serilir hepsi. Onay, taktir ve daha fazlasını yapabileceğine dair kibir, Agamennon’un güzelliğini kendisine sakladığı bir kadını istemesiyle taşkın bir öfkeye dönüşür. Sıra kutsal kent, ulu ve değerli ele geçirilmemiş Truva’yı ele geçirmeye gelmişken Akhilleus’un serüveninin ilk durağı kibrinin kışkırttığı gururuyla içsel mücadelesidir. Akhilleus’un inatçı öfkesi Truva savaşında Agamennon ve diğer Akhaları zor duruma düşürürken dostu Patroklos Akhilleus’un inadına rağmen onun yerine silahlarını kuşanarak savaş meydanına, Akhaların yanına inmek ister.Patroklos’ un yakarışları öfkesini biraz olsun yumuşatır dostunun ve dediğini yapar. Akhilleus’un ünlü silahlarıyla kuşatır Patroklos’u.Patroklos savaş alanında diğer Akhalarla acımasızca meydan okurken Zeus’un oğlu Lykialıların savaşçı önderi, kentin koruyucusu Sarpedon’u öldürmesi Troyalılarla çatışmayı kızıştırır, Zeus’un da gazabını üzerine çeker.Apollon Sarpedon’un ölü bedenini kaçırırken Lykia toprağına götürmek için zorlu kargaşalığın içinden Patroklos ele geçirme gücünün kışkırtmasıyla ne yaptığını bilmez, Akhilleus’un sözlerinin aksine Troyalıların üzerine dört bir yana saldırmaya devam eder.Kutsanmış Truva şehrinin koruyucusu Apollon Patroklos’un kıyımda ileri gitmesine karşılık Hektor’la Patroklos’un çarpışmasında Hektor’a gücünü verir, tunç kargısı altında yatarken ölü bedeni sırt üstü Patroklos’un zaferi Hektor’a verir.Ölümün acı haberi Akhilleus’un barakasına gelmiştir. Akhilleus’un üstün, kendinden emin bedeni kapkara bir yas bulutuyla kaplanır. Ocağın külleriyle kirlettiği yüzünü karartır saçlarıyla birlikte. Akhilleus’un çığlıkları inletir her yeri.
‘’can yoldaşım Patroklos’um öldü,
tekmil dostlarımdan üstün sayardım onu,
gitti başı başıma denk Patroklos’um’’
Böyle dedikten sonra diğer Akhalı arkadaşlarını çağırır. Ateşin üzerine bir büyük üçayak koyulur ilk önce Patroklos’un gövdesindeki kanlar suyla yıkanır, parlak bir yağ sürülür daha sonra. Dokuz yıllık bir merhemle yaraları kapatılır. Yatağa yatırılan ölüyü boydan boya yumuşak bir çarşafla örterler, derin uykusunda rahatsız etmezlermiş gibi. Beyaz bir örtüyle ölü bedeni kaplandıktan sonra Patroklos’un etrafında bütün gece ağlar Akhilleus.
Yasa Verilen Tepki: Korkunun Gölgesinde Öfkelenmek
‘’Kardeşim benim seninle nasıl tırmandık dağa, nasıl tutup öldürdük Gök Boğası’nı, Sedir Ormanı’nda saklı Humbaba’yı nasıl devirdik! Nedir şimdi bu uyku, seni böyle kavrayan bu uyku? Kararıp gittin, duymuyorsun artık beni!’’ ama başını bile kaldıramıyordu Enkidu. Çarpmıyordu yüreği. Gılgamış hınçla fırlattı güzel giysilerini yere pis şeylermiş gibi. Çalımla yoldu lüle saçlarını. Gılgamış’ın acı gözyaşları biran için durunca kaldırıp başını sorar şüpheyle ‘’ah ölecek miyim, Enkidu gibi mi olacağım ben de?
Ölüm korkusu, yaban yazıda dolaşırken bırakmaz sıkışan yüreğini. Var gücüyle yürür de korku kıstırır bir dağın eteğine ulaştığında gece vakti. Aşkın kılavuzluğunu önüne sermek isterken reddettiği İştar’a yöneldi yakarışları bu defa ‘’ Kurtar beni bu korkulardan’’ dedi. İşitmedi İştar, döndü arkasını. Gecenin koyu karanlığı da bırakmadı Gılgamış’ı düşlerinde ölüm saçan görünüşlü akrep adamlar dayanılmaz korkuyu gölgesinin önüne fırlatır. Gılgamış anlar, bu derin keder ki ölümsüzlüğü bulmak ister o halde düşülsün tekrar yola. Başka zamandan Akhilleus aynı kedere küskün öfkeyle çıktığı yola hırsla atılır sonunu getirmek için. Hephaistos’un yaptığı büyük silah takımınını kuşanır, kışkırtır öfkesini Akhaları sürer peşi sıra. Hektor’dan alacaktır kardeşinin yas hakkını. Kehanetinin seçilmiş sonu, kazanacağını bildiği ölümsüz ün, korku salar aslında yüreğine sonsuz mutluluk yasın öfkesinde yitirilecektir çünkü.
İşte bu öykü, erginleşmek için dünyada yaşamı seçen kahramanın serüveninde bir durak olan yas, kendine has tepkilerle eşsiz deneyim haznesini zenginleştirmek için şimdiki zamana seslenmeye devam eden sonsuz bir ezgidir.