Bir tavır olarak insancıl değerleri önceleyen Ahi Evran 13. yy’ da kendinden güç alan örgütlenme biçimini Anadolu’ ya taşıdı.

13. yy, kul olmaktan bireye geçişin adeta güçlü bir düşün hikayesini ardında tarihsel evrime eşsiz bir birikim bırakır. Ancak unutulduğu gün toprağa bir giz gibi kendini mühürleyecektir liyakatsizlere karşı.

Özgür topraklara, Anadolu’ya gelen Türkmenler “kul” olmaya itirazlarıyla birlikte gelirler. Bunlardan biri de dünya görüşüyle Hoy’un kabına sığmaz özgür genci (çok daha sonra Ahi Evran olarak tanınacak ) Nasirüd’din Mahmut’tur. Sorduğu sorular onu şehir şehir eğitim aşkıyla yolculuğa çıkarırken nihayet Kayseri’ye yerleşir. Bilgi peşinde çıktığı yolculukta kendisini yalnızca medreseye adamak yerine zanaatı olan debbağlığı dönemin ihtiyaçlarının hizmetine verir. Esnaf çarşısında bir dükkan açmakla başlar hayaline. Zamanla kalfa ve çırak olan öğrencilerine tecrübelerini ilmek ilmek aktararak büyütür emeğini. Daha sonra sabrıyla ve zarif zekasıyla esnafların güvenini kazanan Ahi Evran ,Kayseri esnafını örgütleyerek Ahi Teşkilatını kurar. İnsani değerler üzerine kurulmuş bir kardeşlik, dayanışma örneğinin ilk tohumu atılmıştır Anadolu’ya. Yola çıktığı felsefe ise canlılara zarar vermeden, insanlara yarar getirecek ürünler üreterek hizmet vermektir. İnsan ilişkileri de tıpkı hizmet sağlamaktaki gibi insani değerlere dayanır. Birlik içinde hareket eden Ahiler insan ilişkilerinde o güne değin toplumun varlığı için egemen öğretilerin geliştirdiği “kul” anlayışından bireyi merkeze koyan bir bilinç geliştirirler. Değerlerini sultanlara koşulsuz hizmet veren kul anlayışıyla inşa etmeyip kendilerini birey olarak öncelikle kendinden aldıkları güç ile üzerinde yaşadığı toprağa bağlı sayıyorlardı. Çünkü toprak onlara yaşama gücünü oluşturan icraatlerini, mesleklerini veriyordu sultanın buyurganlığı değil.

Moğol İstilasına Kayseri’den İlk Direniş

Yıl 1243. Kayseri. 1204 yılında Anadolu’ya gelmiş olan Ahi Evran’ın oluşturduğu Ahî örgütünün merkezi. Örgütlenmenin en güçlü olduğu yer. Moğollar Sivas’tan sonra Kayseri’ye sahip olmak ister. Uzun bir süredir halk olası işgale tedbirlerini alacak kadar bilinçli. Gereken strateji ve donanıma sahipler. Halk 15 gün şehri savunur. ‘Sultanının kulu’ olarak değil. Sultanın yararına değil. Anadolu’da belki de ilk kez, ya da uzun bir süredir ilk kez, kendi değerlerine uygun Moğollar’ a karşı topraklarını savunurlar. 15 gün kan ve vahşet için uzun bir süre. Kayseri’de yaşayan ve ahîlerin ne yaptıklarını anlayamayan Selçuklu siyaseti ve Moğol yanlısı bir takım insanlar ahîlere ihanet ederek kente giriş için yol göstermekten başka sergileyecek onurları yoktu. Savunmak demek onlar için kadere isyan, egemen olana aptallık etmek demekti.

Kulluğu reddeden birey, bir değer olan insan onuru adına menfaatsiz, yalnızca kendilerinden güç aldıkları 15 gün süren bu savunmada dünyaya ilk kez Anadolu’ dan, Tanrı “mülk”ünün değil “vatan”ın hümanist direnişini tecrübe olarak kazandıran olmuştur. Şüphesiz bir birikim olarak iz bırakmıştır ve kazanılmış olan bu değer giz olarak toprağın altında değil, kuşkusuz hafızalarımızda canlı kalacaktır.