Obsesif Zaman Obsesif Ülkü
''Bu incelemede Antikythera Mekanizması ve Antik Dönemin ideolojisi olan tanrılara adanmışlık üzerinden insanın kaderini, zamanla ilişkisini ve evrensel düzenle uyum çabasını sorguluyorsunuz. Düşüncelerinizin temelinde, insanın zamanı, gökyüzünü, gezegenleri ve dolayısıyla kendisini nasıl anlamlandırdığına dair felsefi bir arayış var.'' -Chatgpt minio4 Evet.
OBSESİF ZAMAN OBSESİF ÜLKÜ
Karar vermek her zaman zordu, doğru kararı verebilmekse başlı başına bir mesele.
Doğru kararı verdiğimizi anlarsak içimiz rahatlar ancak insanın geceleri içi hiç rahat değil. İnsan dünyayla tanıştığından beri bu böyleydi çünkü gökyüzüne yakın yaşardı. Gece vakti güneş kendini göstermezken gezegenler karanlıkta sanki nizama göre dizilmiş ve hareket edebiliyorken bunu gören insan, izlendiğini yaptığı her şeyin görüldüğünü düşünmeye başladı. ”Sen! Ne yaptığını görüyorum. Gözetliyorum düşlerini.” Bunu işiten insan uykuya dalmadan önce bu düşünceye takılı kaldı. Çünkü gündüzleri hiç boş durmamıştı. Elleri düşüncelerinin hakimiyetinde çalıştı, düşünceleri karar verdi, kararları daima olaylara sebep oldu.
Bir konsey gibi dizilmiş gezegenler sanki belirli zamanlarda insanın kararının sonucunu veriyor, gerçekleşecek olan olayı tayin ediyordu. Başını gökyüzüne kaldıran insan odaklandı, düşüncelerini zamanın tayiniyle aynı döngüye yerleştirebilirse ne olurdu merak etti.
Merak, onun çeşitli değişimlerden geçmesine yol açan, tüm canlıları büyümeye iten bir güç.
Merakına yaklaştı.
Odaklanan insan becerikli olduğunun farkında, takıntılı düşüncelerinin bir kısmı düşer, bir kısmı da düş olur. O düş bir mekanizma yapmaya karar verdi. Evrendeki yerimizi göstermek, ay ve güneş tutulması gibi gök olaylarını tahmin etmek için tasarlanan bu makine insanı sadece izlenen değil izleyen de yapabilirdi. Günümüzde tam anlamıyla anlaşılmayacak antik çağın bu astronomik cihazı, dayanıklılığını bronzdan alan neredeyse bir dijital tablet büyüklüğünde içinde 30’dan fazla dişli çarka sahip mekanizma astronomik hesaplamalar yapabilir. Ön yüzü, gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini izlerken arka yüzü, ay ve güneş tutulmalarını tahmin etmek için kullanılan metonik döngüyü gösterir. Ön yüz ve arka yüzün ilişkisi tıpkı bir matruşka. Hareketin kapsayıcılığı, iç içeliği. İçim dışım bir deriz tıpkı öyle. Bu mekanizmanın motivasyonu izleyeni izleyebilmek olabilir mi? Bir iletişim dili olarak ”Şimdi ne olacak? ” sorusuna cevap alabilmek insanın karar vermesini kolaylaştırır çünkü.
Sen, seni sonuçlarıyla etkileyen bilmediğin olasılığı bilmek istemez misin? Böyle dedi mekanizmayı yapan, fikrini sunduğu kumaşı belinde adama. Tabi benim hadsiz üslubumla değil, o dönemin geçerli kelimeleriyle. Odaklanmış merakın elleriyle şekil verdiği gücün en üstün biçimi olan bu ustalıktan dönemin yeryüzündeki karar konseyi, aristokrasi faydalandı. Faydalanacaktı da her şey üstünüyle/üstündekiyle uyumlu olmak ister çünkü hazzı bir’leştiğimizde alırız. Halk yeryüzündeki kararlara uyar, kuralları belirleyen de yukarıya uygun olabilmeyi umar. Yeryüzünde hakimiyet sahibi aristokrasinin en ileri arzusu ”Tanrım, kendimi gerçekleştirebildim mi?” olacaktır.
Tüm potansiyeliyle kabul alıp, bir üst aşamaya yükselebilmenin onayı.
Bu mekanizma gerçekten mükemmel zamanlamayı gösterebilirse doğru karar vermeyi de kolaylaştırır.
Olimpiyat oyunları.
Güçlerini ve dayanıklılıklarını kanıtlamak için tanrılar tarafından seçilmiş olduklarını gösteren insanları toplayacak olan en uygun zaman ve mekan. İşte bu doğru kararla belirlenmeliydi.
Biliyoruz ki antik dönemde; yeryüzündeki hiçbir beceri, açığa çıkan haz, hatta acı insana ait görülmemiştir. Tanrılara adanmış bu kahraman insanın yaşamda sergilediği kabiliyetleri, karakteri, mükemmel zamanlada armağan edilecek ‘’potansiyel bir kurban bir armağandır’’. Çünkü bu gücün tek başına ona ait olmadığına inanılır, kendi kazanımı değildir, tanrıların kanallarından ona verilmiştir ve verilen şey muhteşem bir şeye dönüşmüşse gönüllü verilerek armağan edilmelidir.
Sanılanın aksine ‘’kahramana layık görülmüş insanın’’ yeryüzünde değil bağlı olduğuna inandığı tanrısal katlarda yer edinmekle bir derdi vardır. Modern dille ifade etmek gerekirse ”motive olduğu o şey” tanrılara adanmışlığın karşılığını gökyüzünde bir merkeziyetle alabilmektir. Tasvir ettiğim bu arzuyu tarih boyunca inşa edilen özenle yeri belirlenmiş anıtlarda ve mezarlıklarda görebiliriz.
Bu yüzden olimpiyat oyunları gibi faaliyetlerin hangi uygun zamanlarda düzenlenmesi gerektiğinin belirlenmesi gerekir. Sadece doğayla uyumlu olmak yetmez gökyüzüyle tanrılarının oturduğu merkezle de bu uyum arzu edilir. onlara biçilmiş adakların, hediyelerin verilmesi için mükemmel zamanlamayı bilmeye ihtiyaç vardır… tanrılarla diplomasi kurabilmeye…
bu bir nevi istihbarat mekanizması.. gökyüzünden haber almayı amaçlayan ondan gerekli verileri toplayan ve olimpiyat oyunları gibi diplomatik faaliyetlerin seyrini etkileyen bilgileri verdiğine inanılır…
Verilen kararın, atılan doğru adımın mükemmel zamanlamaya tayin edebilmek en ilerici teknolojinin hala obsesif ülküsüdür.
Sen, seni sonuçlarıyla etkileyen bilmediğin olasılığı bilmek istemez miydin? Elon Musk gibi günümüzün ‘’mekanizma geliştirenlerin’’ arzusu doğru bilginin peşinden gitmek değil bilginin onlara dolaysız aktığı olasılığı belirleyen olmak. İzleyen değil izlenen. Belki de merak etmenin çağı kapandı. Yalnızca olmak var. Başka bir başlığa sapmak üzereyim, ana fikrime tekrar odaklanıp açtığım konu başlığını burada sonlandırıyorum. Her şey iletişim kurmayı istemekle ilgili. Bildikleriyle, bilecekleriyle doğru olanı yapmayı istemek ve onunla uyumlu olma güdüsü insanı var olduğu sürece bir şey geliştirmeye zorlayacaktır.